9/04/2020

Yusuf ve Lidyalılar Uyuşmazlığı

 


         Tarihin belirli zamanlarda kırılmalar yaşadığını ve bu sebeple birçok olayın karıştığını ve belki de tekerrür ettiğini düşündüğümüz olayların aynı olaylar olduğunu düşünenlerdenim. Bu yazımın konusu da buna bir örnek teşkil edecek.

Yukarıdaki resim muhtemelen Rönesans Dönemi, Yusuf'un köle olarak satılışını temsil eden bir resim.

Günümüz bilgisiyle Yusuf Resul'ün M.Ö 18-17. yüzyılları arasında yaşadığı düşünülüyor. Yani neredeyse 3800 sene önce. Gelgelelim bir ayette de Yusuf'un köle pazarında satıldığı anlatılıyor. Buraya kadarını dünyadaki herkes neredeyse biliyor. İlgili ayet;

Yusuf Suresi ; 20. ayet

وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍ وَكَانُواْ فِيهِ مِنَ الزَّاهِدِينَ
Ve şerevhu bi semenin bahsin derahime ma'dudeh, ve kanu fihi minez zahidin.

Anlam: Onu düşük bir fiyata, birkaç dirheme sattılar. Ona önem vermemişlerdi.




Bu ayette Yusuf'un birkaç dirheme satıldığı söyleniyor ama bizim bilgimize göre para henüz yok. Bizim bilgimize göre Lidyalılar yaklaşık M.Ö 7. yüzyılda parayı icat ettiler. Yusuf Resul'le arasında 1000 yıl var(bilinen). 

       Şimdi bir karar vermemiz gerekiyor. Önümüzde birkaç seçenek var. İlk olarak Kuran yanlış, ki inançlı biri olarak bunu reddediyorum. İkinci seçenek, paranın bulunması çok daha eskiye dayanıyor. Bu bana zayıf bir ihtimal geliyor çünkü amatör olarak dahi definecilikle aşırı ilgilenilen ülkemizde(medeniyetin doğuşu olarak bu toprakları baz alarak) şimdiye kadar daha eski bir para ne görüldü ne duyuldu. Üçüncü ve en kuvvetli ihtimal, Hz.Yusuf'un sanıldığından daha yakın bir zamanda yaşamış olması. Bu en kuvvetli seçenek olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü Yusuf'un yaşam yılı tamamen tahminden ibaret. Tüm resuller yine bildiğimiz sırayla gönderilmiş olsa bile kronolojik karmaşıklık hep karşımızda. Her kıssa ve resul tek tek incelenmeli ve en yakın tarihine oturtmalı kıssaları.

      Tüm Arap Yarımadası'na hükmeden Muhamme, Mısır emiri Yusuf, bakırdan at heykelleri yapan zengin ve yüce Kral Süleyman ve niceleri... Neden hiç birinin parası yok? Neden silüetlerini bilmiyoruz? Kendi adlarına neden para basmamışlar -ki ilk para basan Lidya kralından beri krallar hep kendileri için para basmışlar- ?

Belki de biz bir kişiyi tarih kitaplarında iki belki de üç farklı kşli olarak okuyoruz. Belki de bu dünyanın ona kalmadığı Sultan Süleyman tek bir kişidir?

5/14/2020

Kutsal Ekmek

Anadolu’nun iliklerine kadar işleyen, insanları çarpma yetkisi olan, diğer tüm yiyeceklerden üstün görülen bir şirk aracısı ekmek!

Aslında insanlığın nelere taptığını gördükçe ekmek kültü çok garip gelmiyor. Tarımın başladığı bu topraklarda en temel tahıl ürününden(buğday) elde edilen ürünün bu coğrafyanın iliklerine işlemesi çok olağandır fakat ekmeğe verilen kutsallık ve tanrıcılık rolü çoğu insanın gözünden kaçmakta veya doğal karşılamakta. Bu yazıma ekmeğe duyulan saygıdaki masumiyetin altını aralamaya çalışacağım.

1. Sümerler’de Ekmek


Ekmeğin kutsallığı Sabiiler’den geliyor Sümerler’e. Tammuz’un(Ekinlerin ve hasadın koruyucusu olarak görülen Mezopotamya bereket tanrısı.) bir başka versiyonuna tapan Sabiiler’e göre ekmek kutsal. Buğdayın toplanması ve öğütülmesi zamanında Sabiiler ağlardı(Sümerler’de ağlıyor.). Çünkü bu tarihler, Tammuz’un öldüğü günlere denk gelirdi.

Sümerler’e göre, ekmek Tammuz’un etiydi(Bu özelliğiyle Hristiyanlık’ta da karşımıza çıkacak.). Bu nedenle, bugün Anadolu’da hala ekmek yere düştüğü zaman öpülür ve başa konur, ekmek kırıntısına basmanın büyük günah olduğuna inanılır. Kim bir tanrıya basmak ister ki!

Her ne kadar Sümer, Mısır gibi mitolojilerin sonradan dizayn edildiğini düşünsem de bu kültün yerleştirilmesinin bir manası olduğuna inanıyorum.


2. Yahudiler ve Ekmek

Ekmeğin yendiği bir yemek düzenli bir öğün olarak kabul edilir ve böyle bir yemekten evvel eller yıkanmalıdır. Ekmek içermeyen yemeklerde bu şart değildir. Çünkü Bet- Amikdaş’ın yıkılmasından sonra bu kez en temel gıda olan ekmeğin yenmesinden evvel devam ettirilmiştir. Tora’da ekmeğin yapıldığı tahıl olan buğday, diğer bütün gıdalardan evvel zikredilir. Onun için ekmek içeren bir yemekten evvel söylenen “amotsi” duası bütün yemeği içerir.

Yahudi Ekmeği Challah: Şabat ve başlıca Yahudi bayramlarında yapılan özel bir ekmek.





3. Hristiyanlık (Efkaristiya)



İsa’nın son akşam yemeğinde yaptığına inanılan ritüelin ayinleşmiş halidir. Yeni Ahit’ten bir örnek vermek gerekirse.

İsa Mesih çarmıh yolculuğu başlamadan son akşam yemeğinde öğrencilerine şöyle der:

Sonra eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve onlara verdi. “Bu sizin uğrunuza feda edilen bedenimdir. Beni anmak için böyle yapın” dedi. Aynı şekilde, yemekten sonra kâseyi alıp şöyle dedi: “Bu kâse, sizin uğrunuza akıtılan kanımla gerçekleşen yeni antlaşmadır. (Luka 22: 19–20)

Bunun bir gelenek olmasını istediğini iddia ettikleri kısım:

Size ilettiğimi ben Rab’den öğrendim. Ele verildiği gece Rab İsa eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve şöyle dedi: “Bu sizin uğrunuza feda edilen bedenimdir. Beni anmak için böyle yapın.” Size ilettiğimi ben Rab’den öğrendim. Ele verildiği gece Rab İsa eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve şöyle dedi: “Bu sizin uğrunuza feda edilen bedenimdir. Beni anmak için böyle yapın.” Aynı biçimde yemekten sonra kâseyi alıp şöyle dedi: “Bu kâse kanımla gerçekleşen yeni antlaşmadır. Her içtiğinizde beni anmak için böyle yapın.” Bu ekmeği her yediğinizde ve bu kâseden her içtiğinizde, Rab’bin gelişine dek Rab’bin ölümünü ilan etmiş olursunuz.(1. Korintliler 11: 23–26)



3 başlık altında ekmeğe verilen tanrı rolünü açıklamaya çalıştım, aslında bu kutsallığı Mısır mitolojisinde de Roma’da da görmek mümkün. Toprak Ana’yı da bu denkleme dahil edebiliriz. Maalesef gelenek olarak bize yapışan bize atalarımızdan gelmiş hissiyatı uyandıran şeyler bizi bambaşka dinlerin ve kültürlerin bir parçası yapıyor. Umarım bu yazıyı okuyan bir kişi bile olsa dahi Allah’ın bize sunduğu meyveleri yere koyarken, çocukken oyun için birbirine fırlatırken, tarla-bahçede ezerken, çürüdüğünde çöpe atarken; neden ekmekle aynı seviyede dahi oturamadığını, ekmeği attığını duyan insanların kınar bakışlarını ve meyvelerle oynadığı oyunları ekmekle oynasa neler olacağını kafasında sorgular.

12/06/2019

Tevrat ve İncil'i İnkar Eden Sözde Hocalar


         Toplumları din açısından doğru yönlendirmekle mükellef hoca bozuntularının son zamanlarda İncil ve Tevrat'a dil uzatması, öcü gibi göstermesi, sanki Allah'ın kelamı değilmiş gibi davranmaları çok gözüme batmakta. Bu yanlışı cahil ve bilgisiz oldukları için mi, yoksa kötü bir niyetleri olduğu için mi yapıyorlar henüz kestirebilmiş değilim. 

        Öncelikle şunları bilmek konuyu anlamak için kritik önem taşıyor;

Bugün ne Yahudiler'in Tevrat diye okuduğu Tevrat ne de Hristiyanlar'ın İncil diye okuduğu İncil değildir. Yahudiler Tevrat adı altında aslında Eski Ahit/Tanah'ı okurlar. Hristiyanlar ise Yeni Ahit'i okurlar ayriyeten de eski ve yeni ahitin birleşimi olan Bible/Kitab-ı Mukaddes'i okurlar. Görüldüğü üzere okuduklarının Allah kelamı ile bir bağlantısı yoktur. Peki nedir bu Eski/Yeni Ahit?

      Ahit antlaşma demektir. Yahudiler ve Hristiyanlar Tanah'ta Hz.Musa ile Allah'ın bir antlaşma yaptıklarını kabul ederler. Yeni Ahit'te ise Hristiyanlar, Hz.Musa öldüğü için antlaşmanın bozulduğunu ve yeni Rasul olan Hz.İsa'nın Allah ile yeni bir antlaşma yaptığına inanırlar. Bu sebeple Hristiyanlar Tanah'a ''Eski Ahit'' derler. Fakat Yahudiler Hz.İsa'yı Rasul kabul etmedikleri için ''eski'' olarak adlandırmazlar.

      Ayetlerle desteklemek gerekirse;

Ali İmran 70.

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَأَنتُمْ تَشْهَدُونَ
Ya ehlel kitabi lime tekfurune bi ayatillahi ve entum teşhedun.

Anlam: Ey Kitap Ehli! Gerçeği bildiğiniz halde, niçin Allah'ın ayetlerini küfrediyorsunuz?

Ali İmran 71.

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
Ya ehlel kitabi lime telbisunel hakka bil batılı ve tektumunel hakka ve entum ta'lemun.

Anlam; Ey Kitap Ehli! Niçin Hakk'ı Batıl'la karıştırıyor ve bildiğiniz halde gerçeği gizliyorsunuz?

       Şimdi akıllara ''Allah'ın kelamını değiştirmeye kimin gücü yetebilir?'' ya da ''Hani Allah'ın kelamını kimse değiştiremezdi'' tarzı sorular gelmiş olabilir. Onları da şöyle yanıtlamak gerekir;

       Bugün hadis kitabı adı altında okutulan (Buharı,Müslim,Tirmizi) kitapların çoğunda çarpıklıklar olmasına rağmen insanlar yazılanların hepsinin Muhammed Rasul'ün sözleriymiş gibi kesin bir dille kabul ediyorlar ve bazen hadisi ayet yerine koyuyorlar. Bugün İncil ve Tevrat yerine okutulanlar da aynen bunun gibidir. Tamamen rivayettir, İsa'dan vahiy aldıklarını söylerler. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu kabul ettikleri için onlar açısından bir sorun teşkil etmese de Kur-an'da kesin bir dille yalanlanmış ve söyleyenler lanetlenmiştir. Ayriyeten de eski ve yeni ahiti yazanların insan oldukları gayet net bilindiği gibi kitaplar okunduğunda kul sözü olduğu açıkça belli olmaktadır.

       Sonuç olarak Allah'a teslim olan kulun, Allah'ın tüm Rasuller'ine ve kitaplarına inanması gerekir.